ANA SAYFA

Kitap Tanıtımı:

            Sayfa sayısı:295. Ebadı:19.5 cm x 27.5 cm. 1.Hamur kağıt.

 

       Bu kitap, alanında bir ilktir. Divan edebiyatına bakış açınızı kökten değiştirecek, kısmen psikoloji ve ruhçözüm bilimlerinin verileri temeline dayanan özgün bir kuram içermektedir.

 

      Üç Boyutlu Metin:

      Okuyucularımın çoğunun üç boyutlu resimlere baktıklarını sanırım. Bu tür resimlerde yüzeydeki desenlerin altında üç boyutlu birtakım şekiller görülür. İncelemesini yaptığımız Fuzuli’nin Leyla ve Mecnun mesnevisinde de durum böyledir. Yüzeyde macerası okunan Leyla ve Mecnun öyküsünün altında derinde şairin çocukluk; gençlik veya olgunluk dönemlerine ait öz yaşamından ve iç dünyasından gelen başka bir öykü bulunmaktadır.  Mesnevide iki öykü de birbirlerine koşut bir biçimde akıp gitmektedir.

 

      Metin Kırılması:

      Yüzeydeki metin bazı noktalarda kırılır, böylece Derindeki metin veya En üstteki metin kendisini gösterir. İlgili noktalarda oluşan bu duruma metin kırılması denir. Metin kırılması, eseri çözümlemede, daha doğrusu Derindeki metini ve En üstteki metini bulgulamada kullandığımız temel bir yöntemdir.

      Metin kırılması bilimsel bir temele dayanan sistematik bir yöntemdir. Amacı sanat eserinin yapısında ve içeriğinde kendisini gösteren birtakım özellikleri ve nitelikleri temel alarak bunlardan sanatçısının iç dünyasına ve öz yaşamına ulaşmaktır.

      Metin kırılması yöntemi ile sanatçının sadece öz yaşamına ilişkin bilgilere ulaşılmaz, aynı zamanda yaşamının çeşitli dönemlerindeki iç dünyasına ait bulgular da elde edilebilmektedir. Metin kırılması çok basit bir yöntem olmasına karşın bu yöntemle çalışan bir incelemecinin ve araştırmacının onunla sanatçının iç dünyasına ilişkin bulgularını değerlendirebilmesi için psikoloji ve özellikle ruhçözümle ilgili bilgilere sahip olmasını gerekli kılmaktadır. Metin kırılması yönteminin bilimsel arkaplanını psikoloji ve ruhçözüm bilimlerinin verileri oluşturmaktadır. Kuşkusuz bununla metin kırılması yöntemi ile elde ettiğimiz bütün bulguların anlaşılabilmesi için ilgili bilim dallarının verileriyle yorum yapılması gerektiği anlaşılmamalıdır. İncelememizde de görüleceği üzere pek çok bulgu, özellikle sanatçının öz yaşamı ile ilgili olanlar hiçbir yoruma tabi olmaksızın metin kırılması yönteminin doğal bir sonucu olarak ortaya çıkmışlardır.

      Metin kırılması yöntemi büyük  sanatçıların öykü, tiyatro metini ve roman gibi edebi türlerine de  uygulanabilir. Bu tür  eserlerin  temelinde sanatçının öz yaşamını ve iç dünyasını içeren bir Derindeki metinin ve En üstteki metinin veya bunlara ilişkin bölük pörçük de olsa bazı bulguların tespit edileceği konusunda kimsenin bir kuşkusu olmasın. Metin kırılmasının  eser incelemelerinde bilimsel temele dayanan  bir sistematik  yöntem olması dolayısıyla kısa zamanda yaygınlaşacağı ve gerek ülkemizde gerekse yurt dışında pek çok edebi eserin sanatçısına ilişkin giz perdelerini açacağını umuyorum.

      Metin kırılması Yüzeydeki metinde karşılaştığımız şu noktalarda kendisini göstermektedir:

      a.Gerçeklikle çatışan olay ve olgularda.

      b.Toplumun dinsel anlayışı ve töresiyle çatışan olay ve olgularda.

      c. Akıl ve mantık kurallarına aykırı olay ve olgularda.

      d. Yüzeydeki metinin yapısında kendisini gösteren özgünlüklerde ve içeriğindeki çelişkilerde.

     

       Yüzeydeki Metin:

       Eser, yazıldığı tarihten bu çalışmamıza değin hep Yüzeydeki metini ile değerlendirildi. Eser hakkında bu yönüyle pek çok araştırma, inceleme ve eleştiri yapıldı.

       Leyla ve Mecnun, bir aşk öyküsüdür. İki sevgilinin birbirlerine olan sevgileri Mecnun’un ilahi aşka ulaşmasıyla farklı bir boyut kazanır.

 

      Derindeki Metin:

      Yüzeyde herkesin macerasını okuduğu Leyla ve Mecnun öyküsünün altında derinde doğrudan şairin  çocukluğuna ait öz yaşamından ve iç dünyasından gelen bir başka öykünün varlığı okuyucunun eser ve yaptığımız bu çalışma  üzerine ilgisini yeterince çekmiştir sanırım. Yüzeydeki metinin altındaki bu metine Derindeki metin adını verdik. Yüzeydeki metin ile Derindeki metin birbirlerine genellikle koşut olarak akıp gider, Yüzeydeki metinin bazı noktalarında metin  kırılması olur, metin  kırılmasının  olduğu  noktalarda da Derindeki metin ortaya çıkar. Derindeki metine ulaştığımızda elde ettiğimiz bilgiler ve görüş ışığında Yüzeydeki metinin anlam örgüsünün de ona uygun tarzda yorumlandığını görmekteyiz. Bu bakımdan Derindeki metini metin kırılması yöntemi dışında bazen Yüzeydeki metindeki imaların ve sembollerin işaret ettikleri anlamlarla takip edeceğiz. Metin kırılması yöntemi yanında imalar ve semboller de bizi Derindeki metinle temas ettirecektir.

      Derindeki metinde şair çocukluğuna ait öz yaşamını ve iç dünyasını işler. Bu öz yaşam ve iç dünya üç ila on yaşları arasını   kapsar. Şair, Derindeki metinde çocukluğunda yaşamış olduğu olay ve olguları en içten ve açık bir dille ilgili yaşlardaki  bir çocuğun ruhsal durumuna uygun bir tarzda bizlere sunar.

      Derindeki metinde şairin çocukluk dönemini temsil eden kişiye çocuk kahraman adını verdik. Çocuk kahramanın kendi yaşıttakilerin ruhsal durumlarına uygun olarak kendi gerçek babası dışında hayal dünyasında kurguladığı fantastik babaları da bulunmaktadır. Kendi gerçek babası da ruhsal dünyasında ilgili kişiye karşı duyduğu karşıt duyguların etkisiyle “gerçek baba” ile “oedipal evrenin babası” olarak ikiye ayrılmaktadır. Yani Derindeki metinde gerçek baba ile oedipal evrenin babası farklı kişilerce temsil edilmektedir. Çocuk kahramanın anne ve babası dışında ilişkide olduğu bir diğer kimse de kız kardeşidir.

      Yüzeydeki metinle Derindeki metin arasında kişilerin rol dağılımı genellikle tutarlılık gösterir. Bazı bölümlerde bu tutarlılık bozulur ve Yüzeydeki metindeki kişiler Derindeki metinde farklı kişileri temsil ederler. Bu rol değişimi gerçekleşmeden önce metin kırılması ile kendisini önceden belli eder. Aslında bu rol değişiminin Derindeki metin açısından önemli bir psikolojik anlamı vardır. Örneğin Yüzeydeki metindeki Mecnun sözünü ettiğimiz tutarlı rol dağılımı gereği Derindeki metinde çocuk kahraman ikamesi iken bazı bölümlerde anne ikamesi olarak rol oynar. Bu örnekteki rol   dağılımındaki özgün durum,  çocuk kahramanın annesiyle özdeşleşme eğilimini temsil eder.

      Derindeki metinin konusu iki eksen etrafında biçimlenir: a.Oedipus kompleksi. b.Şairin çocuk yaşta iken kız kardeşinin hastalanması ve ölmesi üzerine yaşadığı suçluluk duygusu.

 

      En Üstteki Metin:

      Derindeki metini nasıl metin kırılması yöntemiyle bulguladıysak En üstteki metine de aynı yöntemle ulaştık. Derindeki metin şairin öz yaşamını ve iç dünyasını konu almaktaydı, En üstteki metinin konusu da aynıdır. Derindeki metinde şair çocukluğunun üç ila on yaşları arasındaki dönemini işlerken En üstteki metinde ise gençlik veya olgunluk çağında veya bu eseri kaleme almadan az önceki bir geçmişte yaşadığı bir aşk macerasını konu almaktadır.

      En üstteki metin, eserin sadece Yirmi dördüncü ve Yirmi yedinci bölümlerinde kendisini göstermektedir.

      Her sanatçı meydana getireceği sanat eseri için yakın zamandaki yaşamından gelecek bir kıvılcıma muhtaçtır. Derindeki metinde yer alan şairin  çocukluk yıllarındaki ruhsal dünyasını alt üst eden oedipus kompleksi, kız kardeşin hastalanması ve ölümü üzerine duyulan suçluluk duygusu gibi derin konuların işlenmesine olanak sağlayan güç ve enerjinin En üstteki metinin bulunduğu Yirmi dördüncü ve Yirmi yedinci bölümlerde anlatılan şairin yetişkinlik çağında veya bu eseri kaleme almadan az önceki bir dönemde yaşadığı bir aşk macerası ile ilgili olay ve olgulardan alındığını düşünebiliriz. Kısacası En üstteki metin bu eserin oluşumunda temel bir işleve sahiptir, yani bu eserin ruhu ve kalbidir. Derindeki metinde işlenen tüm konular adeta kılcal damarlarla En üstteki metine bağlıdır. Derindeki metinin oluşum nedeni de En üstteki metinde aranmalıdır.

      En üstteki metin Derindeki metin kadar açık ve net değildir. İlgili bölümler okunduğunda En üstteki metini bulgularken çeşitli varsayımlardan hareket ettiğimiz görülecektir. Kuşkusuz ilgili bölümlerde En üstteki metinin varlığı konusunda en küçük bir kuşkumuz bile yoktur. Açık ve net olmadığını iddia ettiğimiz şey varsaydığımız olay ve olguların gerçeklikteki o veya bu kişi ile ilgili olmasındaki bulanıklıktır.

 

      Eser düzenlediğimiz 27 bölümden oluşmaktadır. Tanıtım amacıyla 2. Bölüm dikkatlerinize arz olunur:

     

      Bölüm 2

 

      Bela Binasının Temeli ve Tutku Sancısının Başlangıcı

 

      Bu bölüm, özgün eserde “Bela Binasının Temeli ve Tutku Sancısının Başlangıcı” ve “Mecnun’un Sıfatı ve Gitgide Artan Belanın Başlangıcı” bölümlerinin ilk başlık adı altında birleştirilmesi ile meydana getirilmiştir.

      Yüzeyde herkesin macerasını okuduğu Leyla ve Mecnun öyküsünün altında derinde şairin doğrudan çocukluğuna ait öz yaşamından ve iç dünyasından gelen başka bir öykünün varlığını daha önceden okuyucularımıza söylemiştik. Yüzeydeki metin ile Derindeki metinin birbirlerine genellikle koşut olarak akıp gittiğini, Yüzeydeki metinin bazı noktalarda kırıldığını, bu sayede Derindeki metinin gün yüzü görme olanağına kavuştuğunu belirtmiştik. Yüzeydeki metinin kırılan noktalarından Derindeki metine ulaştığımızda elde ettiğimiz bilgiler ve görüş ışığında Yüzeydeki metinin anlam örgüsünün de Derindeki metine uygun tarzda yorumlanabildiğini görmekteyiz. Bu bakımdan Derindeki metini metin kırılması yönteminin dışında bazen Yüzeydeki metindeki imalarla ve sembollerin anlamlarını çözerek takip edeceğiz.

      Birinci bölüm Derindeki metini ihtiva etmiyordu. Ama ilgili bölümün Yüzeydeki metini, Derindeki metinin küçük bir modeliydi. Birinci bölümde Kays’ın on yaşına kadarki öz yaşamının işlenmesi bunu doğurmuş olmalıdır. Eserin Derindeki metini ile Yüzeydeki metini bu bölümden  itibaren iç içe işlenmeye başlamaktadır.

 

      Okulda bir çok kız Kays’la arkadaş olur. O kızların içerisinde peri gibi birisi vardır. Adı Leyla’dır:

 

      Zülfeyn-i müselseli girih-gîr/Cân boynuna bir belâlı zencîr

      “İki yana akan kıvrım kıvrım saçları canın boynuna dolanmış bir belalı zincirdir.”

 

      Her kirpiği bir hadeng-i hûn-rîz/Peykânhadengi gamze-i tîz

      “Her kirpiği kan döken bir ok, keskin yan bakışı o okun temrenidir.”

 

      La’l ü düri gösterirdi her dem/Evrâk-ı gül içre ıkdşeb-nem

      “Lal gibi dudakları ve inci gibi dişleri her zaman gül yaprakları üzerinde bir dizi çiğ  gibi görünürdü.”

 

      Ebvâb-ı tekellüm etse meftûh/Emvâta verirdi müjde-i rûh

      “Konuşmak için dudaklarını açsa ölülere can müjdesini  verirdi.”

 

      Yüzeydeki metinde Leyla’nın portresi on altı beyit boyunca işlenmiş olmasına karşın ben bunların içerisinde “kaygı” ve “mutluluk” kavramlarıyla adlandırılabilecek iki ayrı sınıfı temsil eden dört beyiti seçtim.

      Yukarıdaki ilk iki beyitte şair, Leyla’nın güzellik organlarını çeşitli silahlara benzetmiştir. Divan şiirinde sevgilinin güzellik organlarının çeşitli silahlara benzetilmesi yaygın bir gelenektir. Her çeşit silahın şairin ruhsal dünyasında dolayısıyla Derindeki metinde çocuk kahraman için iğdiş edilme kompleksini uyarıcı etkide bulunup kaygı oluşturduğunu belirtelim.

      Bu bölümde Yüzeydeki metinde Kays’ın gönlünü kaptırdığı genç bir  kız olan Leyla biraz ilerideki beyitlerde metin kırılması yöntemiyle göstereceğimiz üzere Derindeki metinde anneyi temsil etmektedir. Yukarıdaki ilk iki beyitte Leyla’nın silahlara benzetme yoluyla işlenen fiziksel portresi Derindeki metinde çocuk kahramanın oedipal arzularından ötürü annesi aracılığı ile maruz kaldığı iğdiş  tehditlerini temsil etmektedir(bk.bl.6).

      Alıntıladığımız son iki beyitte ise Leyla’nın deminki silahlara benzetilen fiziksel portresine karşıt olan bir başka yönü betimlenmiştir. Burada Leyla’nın güzelliği çeşitli mücevherlere benzetilmiş ve onun ölülere yaşam vericilik özelliği işlenmiştir. Derindeki metinde anne ikamesi Leyla bu yönüyle oedipus kompleksinin etkisi altındaki çocuk kahramanın ilk sevgi nesnesidir.

 

      Leyla Kays’a ilgi gösterir. Kays da Leyla’ya. Kays’ın,

 

      Şehlâ gözü nergis-i pür efsûn/Zîbâ kaşı nergis üzreki nûn

      “Şehla gözü sihir dolu nergis gibi. Güzel kaşı nergisin üzerindeki nun harfi gibi.”

 

      Hüsnü gülü lâle-i şafak-fâm/Zülfü hamı lâle üzreki lâm

      “Güzelliğinin gülü(kırmızı yanağı), şafak renkli lale gibi; saçının kıvrımı lalenin üzerindeki lam harfi gibi.”

 

     Şair on altı beyitle Leyla’nın portresini çizerken Kays için bu sayının yarısını ayırmıştır. Leyla’nın portresini Derindeki metinde çocuk kahramanın ruhsal ve duygusal dünyası açısından “kaygı” ve “mutluluk”u simgelemesi açısından iki sınıfta incelemiştik. Yukarıda iki beyitiyle de örneklediğim  Kays’ın portresinde ise sadece güzelliği işlenmiştir.

      Kays’ın fiziksel portresinin işlendiği sekiz beyit içerisinden yukarıdaki iki beyiti seçmemin nedeni beyitlerde kullanılan Arapça harflerin biraraya geldiklerinde bir şifre gibi gizli bir anlamı karşılamalarıdır. Bu harfleri biraraya getirdiğimizde “lan” sözcüğü oluşur, bu “vefasızlık” anlamına gelen Farsça bir addır. Bu bölümde Yüzeydeki metin açısından Kays Leyla’dan bir vefasızlık görmemektedir ama Derindeki metinde çocuk kahraman annesinin hamile oluşu ve yeni bir bebeği dünyaya getirmesi nedenleriyle yaşadığı kaygı ve hayal kırıklıklarından ötürü  annesini bir çeşit vefasızlıkla suçlamaktadır.

    

      Ol iki semen-ber ü sehî-kad/Birbirine oldular mukayyed

      “O iki yasemin göğüslü, fidan boylu birbirlerine tutuldular.”

 

      Bir câmdan içtiler mey-i zevk/Ol iki harâb-ı bâde-i şevk

      “O iki arzu şarabının körkütük sarhoşu, zevk(aşk) şarabını bir kadehten içtiler.”

 

      Evzâ’-ı muhâlif oldu yeksân/Gûyâ iki tende idi bir cân

      “Birbirinden farklı durumları bir olup sanki iki bedende bir can oldular.”

 

      Yukarıdaki beyitlerden de anlaşılacağı üzere Yüzeydeki metinde  Kays ile Leyla okulda birbirlerine âşık olmuşlardır. Aşkları öyle bir dereceye ulaşmıştır ki âdeta iki bedende bir can gibidirler. Yüzeydeki metinin, içerisinde doğduğu toplumun dini olan İslam’ın ilkeleriyle yoğrulduğu gibi İslam dinine hizmet etmeyi amaçladığını da belirtmiştik. Her ne kadar Kays ile Leyla’nın yaşları eserde birinci bölümdeki bilgiye göre on yaş civarı da olsa sonuçta burada iki erişkin insanın birbirlerine karşı olan duygusal yakınlığı işenmektedir. Kadın ile erkek arasındaki ilişkinin sınırları İslam dininin kutsal kitabı olan Kuran-ı Kerim’de pek açık bir surette belirlenmiş olup hatta kadının hangi yakın akraba ve hısım olan erkeklerle aynı ortamda bulunabileceği tek  tek sayılmıştır. Bunun dışında hem kadına hem erkeğe bakışlarını karşı cinse karşı kısmaları da emredilmiştir[1][1]. Bu açıdan yukarıdaki beyitlerde işlenen Kays ile Leyla’nın birbirlerine olan aşklarının bu biçimde açıkça anlatımı toplumun dinsel anlayışı ve töresiyle çatıştığı için  metin kırılmasına neden olmaktadır. Metin kırılmasının olduğu noktada Derindeki metinin kendisini gösterdiğini belirtmiştik. Buna göre yukarıdaki beyitteki aşktan körkütük sarhoşları, iki bedende bir can olan sevgilileri Derindeki metinde anne ikamesi Leyla ile çocuk kahraman ikamesi Kays arasındaki sevgi ilişkisi olarak düşündüğümüz zaman Yüzeydeki metinde metin kırılması ile  kendisini gösteren toplumun dinsel anlayışı ve töresiyle çatışma oluşturan neden ortadan kalkmış olur.

      Yukarıdaki beyitlerden anlaşılacağı üzere Derindeki metinde oedipus kompleksi etkisi altında bulunan çocuk kahraman ikamesi Kays, anne ikamesi Leyla’ya karşı bu sürecin doğasına özgü oluşan aşkının en mutlu günlerini yaşamaktadır.

 

      Her kim sorar olsa Kaysa bir râz /Leylîden ana yeterdi  âvâz

      “Kim Kays’a bilmediği bir şeyi(sırrı) sorsa o kimseye yanıt Leyla’dan gelirdi.” 

 

      Kim Leylîye kılsa bir hitâbı/Kays idi ana veren cevâbı

     “Kim Leyla’ya seslense ona yanıt Kays’tan gelirdi.”

 

      Derindeki metini metin kırılması yöntemi dışında Yüzeydeki metindeki imalarla ve sembolleri yorumlayarak da takip edeceğimizi belirtmiştik. Yukarıdaki beyitlerde Yüzeydeki metin açısından Kays ile Leyla’nın birbirlerine olan yakın ilgilerinin derecesi anlatılmıştır. Birbirlerine olan ilgi ve yakınlıkları o kadar artmış ki birbirleri adına konuşabiliyorlar. Yukarıdaki beyitlerde Kays’a ve Leyla’ya başkaları  tarafından bir  şeyler  soruluyor. Kays’a  sorulan  bir “râz”(sır, gizlenen şey),  oysa  Leyla’ya  sorulan şey bir soru bile değil bir “hitap”tır. Her iki sözcük de Derindeki metinde kahramanların kimliklerine uygun olarak  seçilmiştir. Küçük  bir  çocuğun  her  tür  soruya  ve bilgiye  bir  sır  gözüyle baktığını ve temel bilgi kaynağının annesi olması gerçeğini gözönünde bulundurursak bu râz(sır) sözcüğüyle Derindeki metinde çocuk kahramanın kimliği karşımıza çıkar. Oedipal evredeki çocuğun annesini kimse ile paylaşmak istememesi gerçeği ile ikinci beyite yaklaştığımızda başkaları tarafından Leyla’ya yapılan hitaba Kays’ın  yanıt vermesinin altında Derindeki metinde çocuk kahramanın annesini başkalarından ne derece kıskandığı gerçeği ile karşılaşırız.

      Yukarıdaki beyitlerde Derindeki metin açısından çocuk kahraman ile annesi arasındaki oedipal aşkın en güçlü anlarının işlendiği anlaşılmaktadır. Sevginin, ilginin, kıskançlığın uyum içerisinde yer aldığı bu emsalsiz aşk acaba ne zamana dek sürecek? Çünkü bu aşkın üzerinde yavaş yavaş bir uğursuzluğun kol gezmeye başladığı ima edilmektedir. Birinci beyitte geçen “râz(sır)” sözcüğü bu durumun habercisi gibi görünmektedir. Birileri çocuk kahraman ikamesi Kays’a bir sır söylemekte,  bu sır daha ziyade anneyi ilgilendirdiği için bunun doğru olup olmamasına ilişkin yanıt anne ikamesi Leyla’dan gelmektedir. Ama annenin bu sırrı bütün gizli yönleriyle açıklamış olduğu kesinlik arz etmemektedir. Eğer anne bu sırrı bütün yönleriyle açıklamış ve aydınlatmış olsaydı ortada sır diye adlandıracak bir şey kalmazdı. Öyleyse bu sırrın en önemli özelliği büyükler tarafından gizlenmesidir. Büyükler tarafından gizlenen bir gerçek çocukların ruhsal dünyalarında  genellikle  önemli bir kaygı durumunu saklar. Nitekim aşağıdaki beyitlerde bu çizgi devam edecek, çocuk kahramanın ruhsal dünyasında bu sırrın yavaş yavaş kaygıya dönüşümü belirginlik kazanacaktır.

 

      Leylîde okumak ızdırâbı /Olsa ruh-ı Kays idi kitâbı

      “Leyla’da okuma ıstırabı(bıkkınlığı) olduğu zaman Kays’ın yüzü  kitabı olurdu.”

    

      Meşk etmeğe Kays alsa her hat/Leylî kaşı idi ana ser-hat

      Kays meşk etmek için eline bir yazı alsa Leyla’nın kaşı ona hat örneği idi.”

 

      Leyla “oku”yor, Kays “ meşk(taklitle yazı yazma)” ediyor. Kays ile Leyla’nın bu birbirinden farklı becerileri Derindeki metinde temsil ettikleri kahramanların kimlikleri ve  yaşlarıyla çakışmaktadır. Annenin okuma   gibi eğitimde ileri bir aşamanın becerisini sergilemesi   karşısında çocuk kahramanın örnekleri taklit yoluyla yazı yazma gibi eğitimin ilk aşamasında kazanılması gereken beceriyi geliştirmeye çalışması kimliklerine ve yaşlarına uygun düşmektedir.

      Kays ile Leyla’nın birbirlerinin farklı organlarına bakmalarının altında Derindeki metindeki kahramanların ilişkilerinde  yeni gelişmeye başlayan bir sorunun ip uçları gizlidir. Çünkü anne ikamesi Leyla çocuk kahraman ikamesi Kays’ın  yüzüne bakarken çocuk kahraman ikamesi Kays anne ikamesi Leyla’nın kaşlarına bakmaktadır. Yukarıdaki ilk dizede anne ikamesi Leyla’ya isnat edilen “ızdırâb” ifadesi de çocuk kahraman ikamesi Kays’ın bir konuda annesini çileden çıkardığını ve ona  bıkkınlık verdiğini ima etmektedir. Bu nedenle annenin kaşlarını çatarak çocuk kahramanın yüzüne bakıp onu hesaba çektiği anlaşılmaktadır.

      Derindeki metinde anne ile çocuk kahraman arasında başgösteren sorunun temelinde bir sırrın yattığını belirtmiştik. Annenin ve başkalarının  bildiği ama çocuk kahramanın bilmediği bu sır, çocuk kahramanın ruhsal dünyasında büyük bir kaygıya yol açacak öneme sahip görünmektedir. Şimdi anne ikamesi Leyla’nın, çocuk kahraman ikamesi Kays’a kaşlarını niçin çattığı, hangi konuda  çileden çıkıp ona bıkkınlık geldiği  biraz daha netleşmektedir. Çünkü her küçük çocuk gibi sonsuz öğrenme merakı içerisinde bulunan çocuk kahraman bu sırrı çözmek için annesini olmadık sorularla pek çok kez rahatsız edip onda bu olumsuz tepkilerin oluşmasına neden olmuşa benzemektedir.

 

      Hatt üzre kılırdı ol güzeller/Bin nâz ile bahsler cedeller

      “O güzeller yazı üzerinde bin naz ve niyazla tartışmalara girişip kavga ederlerdi.”

 

      Ammâ ne cedel kemâl-i ülfet/Ne bahs nihâyet-i mahabbet

      “Ama ne kavga, tam bir ülfet(sevgi, birliktelik); ne tartışma, sevginin son sınırı.” 

 

      Yukarıdaki ilk beyitte geçen “bahs, cedel(tartışma, kavga)” sözcüklerinin Yüzeydeki metinin içeriğinde çelişkiye neden olup ciddi bir metin kırılmasına yol açacağını  sezen  şair, arkasından  gelen beyitle aslında bu sözcükleri tam karşıt anlamlarıyla kullandığını okuyucuya anlatma gereği duymuş, böylece olası bir metin kırılmasını ortadan kaldırmış ama ikinci beyitteki tezat sanatı bunun bedeli olmuştur.

      Tezat, iki karşıt durumun bir nesnede, kişide veya olguda birleşmesidir. Leyla ile Kays’ın yazı üzerine tartışmaları, kavgaları şaire göre sevgi ve birlikteliğin(mahabbet, ülfet) en olgun ve  son derecesi olarak yorumlanmıştır. Biz bu tezadın bir yüzünü Yüzeydeki metine diğerini Derindeki metine bağlarsak şairi bu karşıt ruh halinden kurtarmış oluruz. Buna göre Derindeki metinde çocuk kahramanın başkalarından duyduğu ve kafasında büyüttüğü sırrın anlamını çözmek için sorduğu sorular nedeniyle bıkkınlık geçirip kaşlarını çatan anne işi yavaş yavaş tartışmaya ve kavgaya dökmektedir. Yüzeydeki metinde ise şairin de üstün gayretleriyle Leyla ile Kays arasındaki aşk korunmaya çalışılmaktadır.

 

      Çün bir niçe müddet ol iki pâk/Evkât geçirdiler tarab-nâk

      “O iki temiz ruhlu güzel, bir zaman güzel zaman geçirdiler.”

     

      Bu beyitle Derindeki metinde anne ile çocuk kahramanın bozulmaya başlayan ilişkilerine koşut olarak Yüzeydeki metinde de Leyla ile Mecnun’un aşklarına  bir gölge düşeceği hissedilmektedir.

 

      Aşk olduğu yerde mahfî olmaz/Aşk içre olan karâr bulmaz

      “Aşk olduğu yerde gizli kalmaz. Aşka düşenin rahatı, huzuru kaçar.”

 

      Derindeki metinde çocuk kahramanla annesinin ilişkilerinin bozulmasına neden olan şey  başkalarının ve annenin bildiği bir sırdı. Çocuk kahraman bu sır yüzünden onlarca anlamsız soruyu annesine soruyor ve ondan olumsuz tepkiler alıyordu. Bu sırrın ne olduğu açıkça ortaya çıkmasa da yukarıdaki beyitteki imadan anlaşılacağı üzere bu sırrın gizlediği şey ortaya çıkmıştı(mahfi[gizli] olmaz).

 

      Aşk âteşine  budur alâmet/Kim baş çeke şu’le-i melâmet

      “Aşk ateşinin belirtisi, kınama alevinin  baş çekmesidir.”

 

      Önceki beyitte olduğu gibi yukarıdaki beyitte  de Yüzeydeki metin açısından anlatılmaya çalışılan durum, Leyla ile Mecnun’un birbirlerine olan ilgilerinin ve aşklarının gizli kalmadığı ve çevre tarafından kınamalara neden olduğudur. Derindeki metinde ise sırrın ne olduğu açıkça ortaya çıkmasa da sırrın gizlediği şey ortaya çıkmıştı. Elbette ortaya çıkan bu gizli şey çocuk kahramanı çok yaramaz ve hırçın bir duruma sokmuş olmalı ki annesi çocuk kahramanı kınamaya başlamıştır.

    

     Keyfiyyet-i hâl kılmağa fâş/Gelmişti tekellüme göz ü kaş

     “Durumlarını birbirlerine anlatmak için göz ve kaşla konuşuyorlardı.”

 

      Eylerdi gözüyle bu hitâbı/Kaşıyla verirdi ol cevâbı

      “Bu(Kays) gözüyle hitap eyler, o(Leyla) kaşıyla yanıt verirdi.

 

      Yukarıdaki beyitlerde  Yüzeydeki metin açısından sevgililerin çevrece yapılacak kınamalara maruz kalmamak için artık birbirleriyle konuşmadıklarını, ilişkilerinde ihtiyatlı davrandıklarını anlamaktayız. Daha önce bir beyitte Kays’ın Leyla’nın kaşını hat örneği olarak kullandığını okumuş, bunun Derindeki metinde çocuk kahramanın kafasına taktığı büyüklerce gizlenen bir sırrın gerçekliğini öğrenmeye çalıştığında annesi tarafından kaşların  çatılması tepkisi ile bu isteğinin  olumsuz karşılanması anlamına geldiğini belirtmiştik. Yukarıdaki beyitlerde çocuk kahraman ile annesi arasındaki bu olumsuz tepki biçiminin yinelenerek aralarındaki ilişkiyi koparacak dereceye ulaştığı görülmektedir.

      Derindeki metinde çocuk kahramanın gözüyle(yani ısrarla) sorduğu ve annesinin kaşıyla yanıtladığı(yani olumsuz tepki gösterdiği) sorunun başkalarının ve annenin anlamını bildiği ama çocuk kahramanın anlamını bilmediği sırla ilişkisi olduğu anlaşılmaktadır. Peki ama bu soru ne olabilir? Bu soru yanıtlanmadığına, çocuk kahramanı tatmin edecek düzeyde açıklanmadığına; olumsuz bir tepkiyle karşılandığına göre cinselliğe dayanıyor olmalıdır. Çocuk kahraman ile annesi arasındaki ilişkiyi gerginleştirdiğine   göre   pek   çok   kez   çeşitli   biçimlerde   bu   soru çocuk kahraman tarafından sorulmuş olmalıdır. Alınan yanıtlardan yeterince tatmin olunmamış olması da  ilgili sorunun  çocuk kahramanın  zihnini sürekli                                                                                                                                                                                                                       meşgul  ettiğini göstermektedir. Bütün bu özellikler oedipal evredeki çocukların büyüklerden öğrenmek istedikleri en önemli soruya işaret etmektedir: “Bebekler nereden gelir?”

      Derindeki metinde çocuk kahramanın bu soruyu pek çok kez sormasının altında varoluşsal anlamda karşı karşıya kaldığı ciddi bir tehlikenin gündeme geldiğini dolaylı bir biçimde çıkarabiliriz. Yoksa çocuklar bir konuda bu kadar ısrarcı olmazlar. “Aşk olduğu yerde mahfî olmaz” dizesinde çocuk kahramanın zihnini meşgul eden bu  sırrın gizlediği şeyin “mahfî(gizli) olmaz” ifadesiyle açığa çıktığını belirtmiştik. İşte bu sır ile ilgili açığa çıkan gerçek annenin hamile oluşudur. Aşağıdaki beyitler Derindeki metinde annenin hamile oluşu gerçeğini açıkça işlemişlerdir:

 

      Kaş u göz ilen olan tekellüm/Hem kılmadı def’-i zannmerdüm

      “Kaşla gözle konuşma, insan(bebek) kuşkusunu ortadan kaldırmadı.”

 

      Merdümden edem deme kenâra/Merdüm göz içindedir ne çâre

      “İnsandan(bebekten) kaçamazsın, çünkü  o insan(bebek) göz( önünde yani annenin şişen karnındadır.) içindedir.

 

     Merdüm hem “insan” hem de “göz bebeği” anlamlarına gelen Farsça bir addır. Şair ikinci beyitte Derindeki metin bağlamında adeta şöyle demektedir: İnsan kendi göz bebeğinin çizdiği sınırın dışına nasıl çıkamıyorsa ve nasıl göz bebeği gözün içinde yer alıyorsa  tıpkı bunlar gibi annenin hamile oluşu yadsınmayacak bir gerçektir ve bebek de onun şişen karnının içerisindedir.

      Demek ki Derindeki metinde başkalarının ve annenin bildiği, ama çocuk kahramanın ısrarlı sorularla sorup öğrenmek istediği, annenin ise açıkça ve doğru biçimde yanıtlamaktan kaçındığı sır, bebeklerin dünyaya nasıl geldikleri konusuymuş. Gerçekten “Bebekler nereden gelir?” sorusunun doğru yanıtı çocuklardan hep gizlenmeye çalışılmıştır. Çocuklar da uyanan ve doymak bilmez meraklarıyla hep bu sorunun peşinde koşmuşlardır. Büyükler çocukların bu konuya olan ilgilerini söndürebilmek için hep aynı türden masalları anlatmışlar ve benzer uyduruk yanıtları vermişlerdir. Ama çocuklar bunlarla tatmin olmamışlar, büyüklerin kendilerinden bir şeyler gizlediklerini hep sezmişlerdir.

      Çocuklar, uyanan meraklarını tatmin için büyükler tarafından uydurulan türlü masalları ve uyduruk yanıtları sürekli gözlem ve deneyimle test edip doğruluk ve güvenirlik derecelerini sınarlar. Küçük zekaları, bu sorunun yanıtları olan duyumları, gözlemleri ele alarak değerlendirmede bulunur; tıpkı bir bilim adamı gibi eğildiği bu konu üzerinde ürettiği soruları ve karşılaştığı sorunları çözümleyen varsayımlardan hareketle çeşitli kuramlar üretir, bunları da sürekli yeni bilgiler ışığında geliştirir veya değiştirir.

      Çocuklar büyüklerden duydukları bebekleri leyleklerin getirdiği masalına kuşkuyla bakarlar[2][2]. Bunun gerçeği yansıtmadığını sezgileriyle kavrarlar ve bu masala inanmış gibi görünseler bile bu konuda araştırmalarını sürdürürler.

      Çocukların gerçeği anlamada karşılarında bulunan en büyük engel, onların her iki cinste de penisin olduğuna yönelik inançlarıdır. Küçük bir çocuk penisine üstün bir değer atfettiği için karşı cinste böyle önemli bir organın olamayacağını hayal bile edemez. Küçük bir kız kardeşi varsa ve onun cinsel organlarını görse de küçük kız gibi o da klitorisi küçük bir penis olarak kabul eder, kızın büyüdükçe  ilgili organının da erkekteki gibi normal bir hal alacağını varsayar. Çocukların kadın cinsel organını geç tanımaları onları böyle bir çıkmaza sokar. Bebek ile anne arasında yakın bir ilgi kursalar da bebeklerin kendilerinin de her gün tuvalette yaptıkları gibi kaka olarak dünyaya geldiğini sanırlar. Bu açıdan çocuklar bebeklerin kendilerinin de hâlâ erotojenik özellikleri ile canlı olan anüsten doğduğu kuramına ulaşırlar. Eğer bebekler anüsten doğuyorlarsa erkeklerin de bebek  yapabileceklerini   düşünürler.

      Evde ebeveynlerinin cinsel ilişkilerine tanık olsalar bile bunu sadistik bir eylem olarak değerlendirirler. Oedipal evrede cinsel organlarında uyanan haz duyumlarının ne anlama geldiğini tam olarak anlayamazlar. Erkek cinsel organının işlevlerini tam olarak tanıyamadıkları, meni salgısından habersiz oldukları için cinsel ilişki kavramını öğrendikleri zaman bile erkeğin kadının içerisine işediği yönünde ilginç bir kurama ulaşırlar.    

      Çocukların çevrelerinde gözlemledikleri ve cinselliği açık bir biçimde yaşayan hayvanlar kuramlarını oluşturmada önemli bir malzeme ve bilgi sağlarlar. Örneğin böceklerde yaptıkları gözlemlerde cinsel ilişkinin bir kereye mahsus ve yirmi dört saat gibi uzun bir zamanda gerçekleştiğini, bebeklerin de böyle bir ilişki sonucu doğduklarını düşünürler. Kısacası çocuk zekası duyduklarından, gözlemlerinden ve hayal dünyasının kurguladıklarından burada sayılamayacak türde değişik kuramları üretebilir. “Bebekler nereden gelir?” sorusu oedipal evredeki çocukların bir çeşit tez çalışmalarıdır. Dünyaya her gelen çocuk da ilgili evrede bu konuda bir tez çalışmasını mutlaka yapmıştır. Ama gizlilik evresinde her insanın yaşadığı çocukluk unutkanlığı ile bu konudaki çalışmalar, araştırmalar, bulgular bilinçaltının derinliğine gömülmüştür[3][3].

 

      O iki âşık sır ortağı ve dost iken bu durum gizli kalmaz, herkesin bu aşktan haberi olur. Artık bundan sonra daha dikkatli hareket etmeye ve birbirleriyle konuşmak için çeşitli bahaneler uydurmaya başlarlar[4][4]. 

 

      Kasid unuturdu dersin ol zâr/Leylîye der idi ey vefâ-dâr

      “O inleyen Kays mahsus dersini unutmuş gibi yaparak Leyla’ya şöyle derdi: Ey vefalı sevgili,”

 

      Hıfz-ı sebak etti bağrımı hûn/Benden bilirim bilirsin efzûn

      “Ders ezberlemek bağrımı kan etti. Benden iyi bildiğini biliyorum.

 

      Ben bilmediğim bana okutgıl/Dersim okuyam kulak tutgıl

     “Benim bilmediğimi bana öğret, dersimi anlatayım da bir dinle.”

 

      Kuşkusuz her öğrenci okul ortamında karşı cinse ilgi duymuş, birisine âşık olmuştur. Bu durumlarda kişi âşık olduğu kimse için ilgisini çekecek birtakım kur yapma nitelikli davranışlar içerisine girebilir. Ama yukarıdaki beyitlerde anlatıldığı gibi çok az kimsenin, bir erkeğin âşık olduğu bir genç kız karşısında onu bir öğretmen gibi yüceltip kendi zekasının çaresizliğini göstererek kişiliğini ezmesi biçimindeki bir davranış bozukluğunu sergileyeceğine inanıyorum. Dolayısıyla Kays’ın Leyla’ya karşı sergilediği bu tuhaf davranışın karşı cinse kur yapma niteliğindeki normal davranışlarla çelişkiye düşmesi açısından gerçeklikle çatıştığı ve bu nedenle metin kırılmasına neden olduğu sonucuna varabiliriz.

      Yukarıdaki beyitlerde Yüzeydeki metinin  içeriğinde  bir çelişki ile de karşılaşmaktayız: Yukarıdaki sahne Kays ile Leyla’nın ilişkilerinde çevreden gelebilecek kınamalar karşısında dikkatli davranmak ve tedbirli olmak için aralarında bir anlaşmalı bahane olarak sunulmasına karşın Kays’ın Leyla karşısındaki tutumu hiç de öyle görünmemektedir. Yukarıdaki beyitlerde kendi zekasını küçümseyen Kays bir sonraki bahanede Leyla’nın gülerek kendisine uyarıda bulunması için bile bile yazıları yanlış yazıp başarısızlığını sergilemeye çalışır. Üçüncü bir bahanesinde ise üzülüyormuş gibi numara yaparak Leyla’ya güya kitabını yitirdiğini söyleyip bu fırsatla onu görmeyi kendince kâr sayar. Halbuki en hafifinden bu tür bir davranış ders araç ve gereçlerine karşı sorumsuzluğunu ve sakarlığını gösterir. Tüm bu ilgili beyitler okununca ilgili sahnelerin Kays ile Leyla’nın aralarındaki ilişkinin çevre baskısıyla engellenmesinden ötürü başvurdukları birer bahanelerinden ziyade Kays’ın Leyla’nın ilgisini çekmek için gösterdiği özel davranışları olduğu görülecektir. Bu açıdan her üç bahane Yüzeydeki metinin içeriğinde bir çelişki oluşturduğu için  metin kırılmasına  neden olmaktadır.

      Kays’ın Leyla ile konuşmak için uydurduğu bahanelerin her birisinin toplumun dinsel anlayışı ve töresiyle de çatışmaya neden oldukları açıktır. Kays’ın Leyla ile konuşmak için başvurduğu bu bahanelerin hem gerçeklikle çatışması, hem  Yüzeydeki metinin içeriğinde çelişkiye yol açması, hem de toplumun dinsel anlayışı ve töresiyle bağdaşmaması açılarından ciddi birer metin kırılmasına yol açtığı muhakkaktır. İlgili bahanelerde Derindeki metine ilişkin önemli sahnelerin ortaya çıktığı anlaşılmaktadır. 

      Daha  önce  Derindeki  metinde  çocuk  kahramanın  annesi  ve  başkaları  tarafından bilinen ama kendisinin tam olarak anlayamadığı bir sır yüzünden annesine sorduğu  can  sıkıcı  sorular  nedeniyle onunla ilişkisinin bozulduğunu görmüştük. Çocuk kahraman ilgili sırrın ne olduğunu tam olarak bilmese de bu sır ile ilgili önemli bir gerçek ortaya çıkmıştı. Bu ortaya çıkan gerçek annenin hamile olmasıydı. Çocuk kahraman annesinin şişen karnı ile aileye yeni bir bebeğin geleceğini sezinlemiş, bu yüzden bütün ilgisi “Bebekler nereden gelir?” konusuna odaklanmıştı. İlgili sorunun küçük kafasında ve ruhunda oluşturduğu sır ve kaygı yüzünden gerçeği öğrenmek için çabalarını sürdürmüş ama annenin hamile oluşu ve bebeğin onun şişen karnının içerisinde olduğu yadsınmayacak bir gerçek olarak önünde durmuştu. Oedipal evredeki çocukların bu “Bebekler nereden gelir?” sorusu üzerine adeta bir tez çalışması hazırlarmış gibi bu konudaki gözlem ve duyumlarından hareketle çeşitli kuramlar ürettiklerinden söz etmiştik. Şimdi yukarıdaki beyitlerde sözkonusu edilen “ders” sözcüğünün yerine bu kuramları yerleştirdiğimizde Derindeki metinde çocuk kahraman ikamesi Kays’ın anne ikamesi Leyla’dan  bilmediklerinin yanıtını ve bildiklerinin doğruluk derecesini öğrenmek istediği konunun “Bebekler nereden gelir?” sorusu  ile bu soruya ilişkin zihninde oluşturduğu kuramlar olduğu açığa çıkar.

     

      Çün levhler üzre hat yazardı/Amden hatını galat yazardı

      “Levhalar üzerine yazı yazdığı zaman bile bile yanlış yazardı.”

 

      Yani ki hatâ tevehhüm ede/Ol gül açılıp tebessüm ede

      “Böylece o gül yüzlü hata sanarak açılıp tebessüm etsin.”

 

      Güftâra gele ki bu galattır/Terk eyle hilâf-ı resm-i hattır

      “Ve şöyle desin: ‘Bu yanlıştır. Yazı yazma usulüne aykırıdır. Bu yanlışı yapma!’”

 

      Bu beyit kümesinde de “yazı” sözcüğünün yerine Derindeki metinde çocuk kahramanın “Bebekler nereden gelir?” sorusunu ve annesinin şişen karnı ile her geçen gün aileye yeni bir kardeşin katılacağı gerçeği üzerine ürettiği yeni kuramının doğruluk derecesinin sınanmak istenmesini koyduğumuzda “yazının bile bile yanlış yazılması” ile çocuk kahramanın bu konuda bildiklerinin yanlış olmasını arzulamasının ifade edilmek istendiği anlaşılır. Anne ikamesi Leyla’nın, çocuk kahraman ikamesi Kays’ın  bu konudaki bildiklerini tebessüm ederek  yalanlamasının istenmesi, gerçekleşmesi çok arzulanan bir olgu olarak ifade edilmiştir. “Yazı”, ezberlenen “derse” göre nasıl daha belirgin ve kalıcı ise çocuk kahraman da her geçen gün annesinin şişen karnı ile aileye yeni bir bebeğin geleceği bilgisi ve gerçeğiyle daha ciddi bir biçimde yüz yüze kalmış, bu konudaki düşünceleri daha bir kesinlik arz etmiştir.

 

      Etfâl kılanda devr bünyâd/Cümle bile eyleyende feryâd

      “(Okulda) çocuklar ezberlediği şeyleri birlikte söyleyip gürültü çıkardıklarında,”

 

      Ol yârına arz-ı hâl ederdi/Özge devrin hayâl ederdi

      “O sevgilisine durumunu açıklar, daha önceki dönemi hayal ederdi.”

 

      Yukarıdaki ilk beyitte geçen “feryat” sözcüğü, ima yolu ile Derindeki metinde çocuk kahramanın nice zamandır geleceği konusunda büyük bir kaygı yaşadığı bebeğin varlığına işaret etmektedir. Demek ki bebek doğmuş. Ağlamasıyla çıkardığı gürültü de çocuk kahramanı varlığı kadar rahatsız etmektedir. İkinci beyitte çocuk kahramanın bu yeni dünyaya gelen bebek dolayısıyla kendi iç dünyasına kapandığı anlatılmaktadır. Bunun da nedeni ilk beyitte ima yolu ile anlatılan çocukların yeni doğan bebek etrafında toplanması(devr bünyâd)dır. Artık aile içerisinde eski ilgi ve sevgiyi yitirdiğine inanan çocuk kahramanın durumunu annesine şikayet etmesinin yanında büyük bir depresyona girdiği de anlaşılmaktadır.

 

      Kasd ile nihân edip kitâbın/Hadden aşırırdı ıztırâbın

      “Kitabını kasten gizleyip çok fazla üzülüyormuş gibi yapardı.”

 

       Leylî yolunu tutup dururdu/Sen gördün ola deyip sorardı

      “Leyla’nın yolunu bekleyerek ‘Acaba sen kitabımı gördün mü?’ diye sorardı.”

 

      Ya’nî bu bahâne ile bir dem/Yârin görüp ola şâd u hurrem

     “Yani bu bahane ile bir an için sevgilisini görmek, mutlu ve sevinçli olmak isterdi.”

 

       Ezberlenen “ders”e göre “yazı” nasıl daha belirgin ve kalıcı ise “yazı”ya göre “kitap” da daha somut ve ortada olan bir varlıktır. Nitekim ders sözcüğü çocuk kahramanın yanlışlığı ve doğruluğu konusunda kuşkuları olduğu “Bebekler nereden gelir?” sorusu üzerine oluşturduğu kuramları, yazı sözcüğü  annesinin her geçen gün şişen karnı nedeniyle oluşan içgörüyle yeni bir bebeğin aileye katılacağı konusundaki kesin bilgisini, son olarak yukarıdaki beyitte sözkonusu edilen “kitab”ını kaybetme olgusu ise aileye yeni katılmış olan bebekle ilgili olumsuz bir arzusunu dile getirmektedir.

      Freud “Şiir ve Gerçek’te Bir Çocukluk Anısı” adlı makalesinde yukarıdaki beyit kümesinde anlatılana benzer bir olguya açıklık getirmektedir. Makaleyi konumuzla ilişkisi açısından şöyle özetleyebiliriz:

      Goethe özyaşam öyküsünü anlattığı Şiir ve Gerçek’te doğumdan dört yaşına kadarki süre içerisinde anımsayabildiği tek bir anıdan söz eder. Freud bellekte korunabilen bu anının ilgili döneme ilişkin tek anı olması açısından ruhçözümsel  bir öneminin olduğunu belirtir.

      Goethe canının sıkıldığı bir gün evde bulunan bütün tabak ve çanakları evin balkonundan aşağıya nasıl attığını ve bundan büyük bir zevk duyduğunu anlatır. Freud bir hastasının da benzer bir anıyı anlatmasıyla yani ilk çocukluğunda evdeki eline geçirdiği kap kacağı pencereden aşağıya atması ile Goethe arasında bir koşutluğu yakalar. Bu hasta ilgili dönemde bir ara  nefret ettiği küçük kardeşini öldürmeye kalkışmış. Goethe ilk erkek kardeşi doğduğunda üç yaşını bitirmiş dördünden de üç ay almıştı. Freud’un tedavi ettiği hasta da aynı yaşlarda idi. Geothe’nin bu kardeşin yedi yaşında iken ölümüne hiç ağlamadığını ve üzülmediğini o döneme ait bir anıyla dikkate alan Freud, bu durumdan yola çıkarak ve hastasından da ruhçözümsel açıdan ulaştığı sonuçlarla bir koşutluk kurarak ilgili yaşlardaki çocukların bu koşullarda sokağa attığı şeylerin bir anlamı olduğu sonucuna varır: “Demek oluyor ki kap kacağın pencereden atılması simgesel, daha doğrusu majik(sihirsel) bir eylem niteliği taşımakta, çocuğun(gerek Goethe’nin, gerek hastanın) rahatını kaçırıyor gördüğü kardeşini ortadan kaldırmak isteğine güçlü bir dışavurum sağlamaktadır.[5][5]

      Freud bu görüşleri Ruhçözümlemesi  Derneğinde dile getirdiğinde bir doktor da bu konuda iki gözlemini ona sunar. Bunlar da Freud’un öne sürdüğü görüşü doğrular ve pekiştirir. Ama bu örneklerde pencereden atılan şeyler, mutfak gereçleri dışında çocuğun elinin ulaşabildiği başka ev eşyaları da olur: “Geleceği beklenen yada ansızın ortaya çıkıveren bir rakibin çocukta uyandırdığı kızgınlık, evdeki eşyaları pencereden kaldırıp sokağa atmalarla yada huysuzluk ve yok etme gibi diğer eylemlerle kendine dışavurum sağlamaktadır.[6][6]

      Derindeki metinde çocuk kahraman ikamesi Kays’ın kitabını saklaması ile ilgili makalede dile getirilen çocukların evdeki eşyaları pencereden atma eylemleri arasında çok yakın bir ilgiyi görebilmekteyiz. Çünkü her iki eylemin kökeninde de eşyayı yitirtmek sözkonusudur. Kitabını kaybetme olgusu ile aileye yeni katılmış olan bebekle ilgili olumsuz bir arzunun dile getirildiğini belirtmiştik. Şimdi ilgili makaledeki bilgilerin ışığında bu olumsuz arzunun yeni doğan bebeğin çocuk kahraman tarafından kabul edilmemesi ve aileden dışlanmak istenmesi olduğu açıklık kazanmaktadır. Böylece yukarıdaki son beyitte ifade edilen Kays’ın kitabını kaybetme bahanesiyle Leyla’nın yüzünü bir an görmekle yaşamak istediği mutluluk ve sevincin Derindeki metinde çocuk kahramanın aileye yeni katılan bebeği aileden dışlamak suretiyle annesinin sevgisinin yalnız kendisine kalacağı yönündeki bir arzuyu karşıladığı anlaşılmaktadır.

      Kays’ın Leyla’yı görmek için uydurduğu üç bahanenin anlatıldığı ilgili yerlerde Yüzeydeki metinle Derindeki metini karşılaştırmak konuya daha bir açıklık getirecektir. Gerçi ilgili yerlerde Yüzeydeki metinin kırıldığını Derindeki metinin bu boşluğu doldurduğunu belirtmiştik. Bununla ilgili beyitlerin Yüzeydeki metinle hiç bir ilgilerinin kalmadığını savunmuyoruz. Yüzeydeki metin kırılsa da kendisini bir biçimde yine de korur. Ders, yazı ve kitap sembollerinin kullanıldıkları yerlerde anlatılan şeylerin hepsi Mecnun’un Leyla ile ilişkisini  sürdürebilmek  için  başvurduğu  birer  bahanesi  olarak verilmişti. İşte Yüzeydeki metin bu tür “bahane”lerle devam ettirilmiş olmaktadır. Bu açıdan metin kırılması ne derece ciddi surette gerçekleşirse gerçekleşsin,  isterse Derindeki metin tüm açıklığı ile görünsün yine de bu biçimdeki beyitlerde bile Yüzeydeki metin süregelen bağlam içerisinde bir biçimde varlığını korur.

      Kays’ın dersini bildiği halde zekasını ve bilgisini ayaklar altına alarak Leyla’dan yardım istemesi, bile bile yanlış yazılar yazmak suretiyle başarısızlığını sergilemesi, kitabını saklayarak onu kaybettiğini söylemesi durumlarının her birisinin o yaşlarda karşı cinse kur yapan ruhsal açıdan normal bir insanın davranışları ile çelişkiye düştüğü için birer davranış bozukluğuna işaret ettiğini ve dolayısıyla  gerçeklikle çatıştığını belirtmiştik. Beyit kümelerindeki anlatılanları sırasıyla zekasını küçümsemesi, başarısızlığını sergilemesi, sakarlığını(biraz ağır itham olacak ama salaklığını) göstermesi olarak Yüzeydeki metin açısından değerlendirip bu özellikleri bir insanın patolojik davranışları olarak kabul edersek Derindeki metinde de yine sırasıyla aileye yeni bir bebeğin geleceği kuşku ve kaygısını, bu bebeğin gelebilme olasılığının kesinlik kazandığı an bunun gerçekleşmemesini istemesini ve bebek doğduğunda da geldiği yere geri dönmesini arzulamasını bu patolojik davranışların bilimsel verilere de uygun nedenleri olarak görürüz. Bu durumda Yüzeydeki metinde Kays’ın Leyla ile konuşmak için başvurduğu bahaneler Derindeki metinde çocuk kahramanın ruhsal dünyasının dışavurumlarını ve psikolojik savunma mekanizmalarını oluşturmaktadır. Gerçekten de çocuk kahramanda olduğu gibi  aileye yeni bir bebeğin gelmesi durumlarında üç beş yaşlarındaki çocuklarda bu tür davranış bozuklukları, zeka ve ruhsal düzeylerinde çeşitli gerilemeler gözlenebilir. Yüzeydeki metinle Derindeki metin arasındaki koşutluk bazen yukarıdaki beyitlerde olduğu gibi bir insanın davranışları  ile bilinçdışı düşünceleri arasındaki ilişkiyi andırır.

 

      İlm-i hata ömrün eyleyip sarf/Meşk etmiş idi hemîn iki harf

     “ Ömrünü yazı ilmine harcadığı halde sadece iki harf öğrenebilmişti.”

 

      Bir safhada lâm u mükerrer/Yazardı anı kılırdı ezber

      “Bir yere lam ve ya harflerini arka arakaya yazardı ve onları ezberlerdi.”

 

      Bu bölümün başında, beyitlerde verilen harflerin bir şifre gibi işlem gördüklerinden söz etmiş ve buna örnek oluşturan bir harf kümesinin işaret ettiği şifreyi çözümleyip Yüzeydeki metin ve Derindeki metin açısından yorumlamıştık. Yukarıdaki beyitlerde verilen ilgili harfler de bir şifrenin varlığına işaret etmektedir. İki harf bir araya getirildiğinde ve son beyitte ifade edildiği biçimde tekrar yoluyla kullanıldıklarında “Leylî” adı ortaya çıkmaktadır. Bu Yüzeydeki metinde Kays’ın sevgilisinin adıdır, ilgili sözcüğün Arapça’da “en uzun gece” anlamı ise Derindeki metinde çocuk kahramanın aileye yeni katılan bebek yüzünden annesi ile arasında oluşan ruhsal ve manevi uzaklaşmayı simgelemektedir.

 

 



 ANA SAYFA

 



[1][1] Kuran-ı Kerim, sure:Nur, ayet:30,31, 61.

[2][2] Şairin de çocukluğunda bu masalla kandırıldığını düşünüyorum(bk.bl.5).

[3][3] S. Freud, Cinsellik Üzerine Üç Deneme, 1997, 181-196.

[4][4] Okuyucunun bağlantıyı, ilgiyi sağlaması ve koruması için Yüzeydeki metini özetleyen bu tür cümleler, dayandığı beyitlerde Derindeki metine ait bir şeylerin bulunmadığı anlamına gelmezler. Eseri aslından okuyan birisi benim sayfa sayısının artacağı kaygısıyla bu tür özet cümlelerle geçiştirdiğim yerlerde Derindeki metine işaret eden pek çok  imaya ve sembole rastlayacaktır.

[5][5] Freud,  Sanat ve Sanatçılar Üzerine, 2001, s.208-218.

[6][6]S. Freud,  Sanat ve Sanatçılar Üzerine, 2001, s.208-218.